Bazen kendimi anlatmak istiyorum.Başlarda mısralarca yazsam bile bitmeyecek bir yazı olacakmış gibi geliyor.Elime kalemi aldığımda kendimde bulup kağıda dökebileceğim hiçbir şey olmuyor. Belki diyorum,belki ben bu hiççiliği sevmişimdir.Kendimi seviyorum. Bir papatya kadar kırılgan oluşumu fakat rüzgarlarla, yağmurlarla nasıl başa çıktığımı bilerek seviyorum. Hem kırılgan olup hem rüzgara kafa tutmak epey sancılı oluyor.Ama ben buyum. Bu kadar sancılı olmasam dalımdan çıkıp özgürce filizlenebilir miydim? Bilmiyorum. Sezai Karakoç’un bir şiirinde şöyle bir dize var;
“Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.”
Yağmurlarla büyüyorum, rüzgarın tersine esiyorum, birisi koparsa ölüp gideceğim, ölmüyorum. Şiir okuyorum, yazıyorum,bir şiir naifliğinde olamıyorum. Toprağı yarıp filizlenen papatya kadar dikbaşlıyım,bir o kadar da güçsüz,ama ölmüyorum.Polenlerimi serpip, yeni papatyalar yetiştirene kadar ölmeyeceğim.Şiir yazan,okuyan,daha çok okuyan, ne kadar kırılgan olursa olsun hakkını savunabilen papatyalar yetiştirene kadar, boyun büküp kurumayacağım.Ben bu toprağı yararak filizlendim,rüzgara boyun eğmeyeceğim.